Thorstein Veblen
349 Sayfa Basım Yılı 1899
Kitabın Özeti: Öykünme ve statü ihtiyacı toplumların varlığını sürdürmelerindeki en önemli iki etkendir. Tüketebileceğimiz ne kadar çok kaynağımız varsa sosyal saygınlığımız da o kadar yüksektir.
Benzer Eserler:
Akıllı İnsanların Mantıksız Kararları. Richard Thaler
Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu. Max Weber
Yazar Hakkında: (d. 1857 – ö. 1929), Amerikalı iktisatçı, sosyolog ve akademisyen. Kurumsal iktisat ekonomik ekolünün kurucularından biridir ve hazırladığı eserler ile bu akımın ilk teorisyenlerinin başında gelmiştir. Marksist olmayan kapitalist sistem kritikçisi.
Veblen ABD’de Wisconsin eyaletinde doğmuştur. Kırsal bir küçük kasabada Norveç’ten Amerika’ya yeni göç edip Wisconsin’da yerleşmiş bir çiftçi ailesinin çocuğuydu. Çocukken ailesi Nerstrand, Minnesota’da bir çiftlik almıştı. Ailede Norveççe konuşulmaktaydı ama Veblen küçükken, gerek gittiği komşularından ve gerekse eğtim aldığı eyalet okullarında İngilizce öğrenmişti. Fakat Veblen, hayatı boyunca Norveççe ve Norveç ile bağlantılarını hep korumuştur. İskandinav mitleri olan İzlanda efsanelerini (sagalar) İngilizceye çevirip yayımlamıştır ve birkaç defa Avrupa’ya giderek Norveç’i ziyaret etmiştir. Ailesi, çok sıkı kuralları olan Lutherci Protestanlıklığa inanmakla beraber Veblen ateist inançlarına bağlı olmuştur.
İlk akademik görevini ve ilk unvanını (1900’da doçent olarak) yeni kurulan Chicago Üniversitesi’nde aldı. 1906’da Stanford Üniversitesi’ne geçti. Fakat iş adamları ve özel işletmeler hakkında takındığı meşhur eleştirel tutumu dolayısıyla ideologlar tarafından beğenilmemesi ve ev hayatının uygunsuzluğu dolayısıyla 1911’de hem karısından hem de üniversitesinden ayrılarak Missouri Üniversitesi’ne geçti. Burada 1914’te yeni bir evlilik yaptı. Fakat üniversitedeki ve üniversite dışındaki ideologlar tarafından devamlı tenkitler ve alaylarla karşılaştı. Bu tepkiler sebebiyle 1918’de işinden ayrılıp New York’a geçti. New York’ta The Dial adlı etkili bir derginin editörlüğünü üstlendi. 1919-1926 döneminde şimdiki adı New School olan “New School for Social Research” (Sosyal Araştırma için Yeni Okul) adlı üniversitenin kurulup gelişmesinde büyük katkısı oldu.
1927’de Veblen, Palo Alto, Kaliforniya’daki evine çekildi. 1929’da, çok önceden öngördüğü Büyük Bunalım ortaya çıkmadan üç ay önce öldü.
Neden daha uzun saatler boyunca çalışır, daha iyi işler arar, işletmeler kurarız? Amerikalı ekonomi sosyoloğu Thorstein Veblen, bunun sebebinin hayatta kalma dürtüsüyle hiçbir alakası olmayan sosyal arzular olduğuna inanıyordu. Amerika’daki kültürün asil bireycilik anlayışının zirvesini temsil ettiği yönündeki yaygın inanışın aksine, Veblen, modern Amerikan toplumunun temelde “barbar toplum türü” olduğuna inanıyordu. Veblen, Aylak Sınıfın Teorisi’nde, barbar insanların “fazlasıyla gelişmiş bir yağmacı hayat şemasıyla bir statü algısına” sahip olduklarını iddia etmektedir. Veblen tüketici Amerikan toplumunu, Norveç’in geçmişindeki çiftçiliğin sağduyulu ve üretken doğasıyla karşılaştırdığında Amerikan toplumundaki bu aşırılığın nereden kaynaklandığını sorgulamaktadır. Nihayetinde modern Amerikan toplumunun çalışmayan sınıfa doğal olarak imrenen eski medeniyetlerden hiçbir farkının olmadığı kanısına varmaktadır. “Aylak Sınıfın” gösteriş yapma içgüdüsü ve maddi telaşları başta yalnızca onlara özgü bir özellikken, sonunda bu materyalist, statü düşkünü görünüş tüm toplumun ortak özelliği olmaya başlamıştır. Milyonlarca insanın zenginlerin alışkanlıklarını ve yaşam biçimleri olduğunu düşündüğü davranışları taklit etmeye başlamasıyla, tüketici toplumunun bugünkü bildiğimiz haline dönüştüğünü belirtmektedir. Buna ek olarak Veblen, insanların gıda ve barınma ihtiyacı kadar şiddetle talep ettikleri “ yüksek ya da ruhsal ihtiyaçları”, kendisinin ürettiği “gösterişçi tüketim” terimiyle açıklamaktadır.
Antik çağlardan beri, fiziksel işler yüksek sınıflara tamamen zıt olarak değerlendirilmiş ve aylak sınıfın yaşamı “tüm uygar bireylerin gözünde güzel ve asil” olarak görülmüştür, diye belirtmektedir Veblen. “Aylaklık” tembellik anlamına gelmiyor yalnızca “üretken olmadan geçirilen zaman” olarak belirtilmektedir. Aylak sınıftan birisi fazlasıyla meşgul olabilir fakat aktivitelerinin hiçbiri geçim kaygısı ya da finansal kazanç getirisi amacıyla yapılmaz. Başarıları genellikle sanat, tarih, müzik ya da avcılık, savaş ve spor gibi aşırı yetenekler gerektiren, materyale ihtiyaç olmayan türdendir. İnsan topluluklarında her zaman en saygın konumlar, konumun sahibine bir insan ya da hayvan öldürebilme ya da şiddet uygulayabilme lüksünü veren konumlar olmuştur. Geçmiş dönemlerdeki yüksek sınıflar savaşlara katılıp zaferlerinin ganimetlerini almış ve bu tür kazançlar üretken endüstri den çok daha fazla saygınlık getirmiştir. Aynı durum yetenek ve kahramanlık belirtisi anlamına gelen avlanma için de geçerliyken; yaşamak için gıda üretimi sağlayan hayvan besiciliği hiçbir zaman saygınlık getiren bir durum olmamıştır.
Veblen kitap da, görgü kurallarının aylak sınıf için çok önemli olduğunu çünkü alt sınıfların hayatlarını kurabilmek için harcadıkları zamanı, aylak sınıf görgü kurallarını etraflıca öğrenmek için yıllarda süren eğitimlere harcadığını belirtmektedir.
Veblen, yemek, içecek, giyim, barınma, ulaşım ve daha birçok farklı alanda “en iyiyi” tüketmenin bir zenginlik göstergesi olduğunu ve bu yüzden saygıya değer olarak algılandığını belirtmektedir. Pahalı hediye verme ve eğlence organizasyonları da bunu yapan kişinin bu tarz önemsiz şeylere harcayabilecek zamanı ve enerjisi olduğunu ortaya koyduğundan “gösterişçi tüketimin” temel göstergelerinden olduğu belirtilmektedir.
Veblen, eğlence organizasyonlarının asla gelişigüzel etkinlikler olmadığını; organizyonu düzenleyen kişinin mensubu olduğu toplumsal sınıfın sorumluluklarından biri ve sahip olunan zenginliğin kısa yoldan gösterimini ve görgü kurallarına dair yeteneklerin sergilenmesine yönelik bir araç olduğunu belirtmektedir.
Veblen’e göre bir kişiye ekonomik olarak bağlı olan insanların sayısı da zenginliğin önemli göstergelerinden birisidir. Statünün temel göstergesi ise çalışmaya gerek duymayan bir eşe sahip olmaktır. Bir erkeğin karısının tüm zamanını moda, hayır kurumlarına, sanat kurumlarına ve çocuklarının özel derslerine ayırması onun çok yoğun olarak çalışmasına neden olabilir. Bu dekoratif eş, erkeğin “çalışıp kazandığı gelirin törensel harcamasını” yaparak sosyal sınıflarını gözler önüne sermektedir.
Toplumun ilk dönemlerinde, gösterişçi aylaklık zenginliğin en büyük göstergelerinden biriyken daha sonraki dönemlerde bu gösterişçi tüketim olarak görülmeye başladığını söylemektedir Veblen. Bunun sebebinin ise modern ekonomik çağda bir bireyin kendisini yada ailesini tanımayan çok sayıda insanla irtibatta olması yüzünden şanını göstermenin en kolay yolunun sergileyeceği gereksiz miktardaki eşyaları olmasıdır. Kıyafetlerimiz, arabamız, tatillerimiz, eğlence organizasyonlarımız ve evlerimizle aslında diğer insanlar ile konuşmamıza gerek kalmadan iletişim kurmamızdır.
Veblen kitap da, şehirli bir aile ile çiftçi bir ailenin durumlarını karşılaştırmaktadır. Eşit oranda zenginliğe sahip olsalar bile, şehirli bir aile sosyal statülerini belirlemek için kıyafete daha çok para harcamak zorundadır ve bunu “zenginliğini kaybetmek pahasına” da olsa sürdürür. Kırsal bir bölgede yaşayan ailenin statüsü ise evlerinin konforu, bankadaki paralarının miktarı gibi kırsal bölgede hemen yayılacak bilgilerle de sağlanabilir. Kırsal bölgede, birikimimizin olması sosyal anlamda “çabalarımızın karşılığını” almamıza yetecektir. Ne var ki şehirde kimse finansal durumumuzun gerçekte nasıl olduğunu bilmez ancak güzel kıyafetlerimizi görebilir ve şık restoranlarda yemek yediğimizi bilebilir.
Veblen’in bir diğer gözlemi ise, akademisyen, gazeteci, rahip gibi “bilimsel meslekler” icra edip kendilerini belli bir saygın sınıfın içinde sayan kişilerin aslında aynı sınıfta olduklarını düşündükleri kişilerden daha az kazandıkları savıdır. Sonuç olarak bu meslek sahipleri, gerçekten toplumun belirli bir tabakasının üstünde olduklarını kanıtlamak için, bu maddi zorluk yaşamaları anlamına gelse bile gelirlerinin çok daha büyük bir kısmını özel okul taksitleri ve denizaşırı tatiller gibi gösterişçi tüketime harcamak zorunda kalırlar.
Veblen, elbiselerimiz amaçlarını etkin bir şekilde yerine getirebilmek için sadece pahalı değil aynı zamanda giyen kişinin hiçbir üretken çaba içine girmediğini de etraftaki herkese gösterir nitelikte olmalıdır, diye belirtiyor. Gösterişli ve müsrif elbiseler, silindir şapkalar, fazlaca parlatılmış ayakkabılar… Bunların hepsi insanın gelir elde etmek için hiçbir üretkenlik çabasına girmediğinin, daha doğrusu buna ihtiyaç duymadığını gösterir. Özel olarak kadınlar için üretilen, hareketleri kısıtlayan uzun ve külfetli elbiseler, gereksiz uzunluktaki bakımlı saçlar bir kadının herhangi bir iş türü için uygun olmadığını göstermek adına icat edilmiştir. Modanın sosyolojik kökenli amacı, hala kullanılabilir durumda olmalarına rağmen geçen seneki tarzımızı rahatlıkla bir kenara atıp yeni yıl için yeni bir tarz satın alabileceğimiz fikrini bize aşılamaktır. Modanın olmadığı bir dünyada yaşamayı imkansız buluyorsanız, statü için tüketimin nasıl da toplumu yöneten bir ihtiyaç olduğunu anlamaya başlamışsınızdır.
Kitap da Veblen, dinin sadece “soyut bir gösterişçi tüketim biçimi” olduğunu ve kişinin belli bir dini davranışı sergileyerek hangi sınıfta yer aldığını gözler önüne serdiğini söylemektedir.
Sonuç olarak Veblen’nin Aylak Sınıfın Teorisi isimli kitabı olgusal gerçeklerle desteklenmemesine ve oldukça uzun soluklu, dolambaçlı bir anlatımla kaleme alınmasına rağmen epey keyifli ve güzel bir okuma deneyimi sunmaktadır.